"tamam da koduğumun bardağını kim kırdı öyleyse?"
"ben kırmadım herhalde değil mi? niye kırayım içki içtiğim şeyi?"
"kimse de yoktu?"
"bu boktan dünyadan bir bardak eksilmiş olsun, nedir yani."

bu diyalogların başka bir yere gideceği de yoktu, rahatlık desen değil, vurdumduymazlık desen otu boku konu edinen insan, nasıl tarif edilir ki bu durum. "tamam, sorun bardakta değil, bende" diye düşüncesine giriş yapınca gülümsedi, fakat bari kırıkları temizlesindi. aylardır böyle geçiyor hayat, gece işe giderken kanepede ya da balkondaki masada bıraktığı adama tahammül etmekle onu sevmek arasında gidip gelen bir ızdırap. sadece miskin, pasaklı ve çekilmez biri olsaydı yine de sevebilir miydi onu, belki hatta sadece bu yüzden? belki de onu sevdiğini düşünmesi, gerçekte neler başarabileceğini bilmesinden ileri geliyordur. hayır dünyayı kurtaracak falan değil elbette, ama koca bir votka şişesinin yanında bıraktığı bir gecenin sabahında evine geldiğinde müthiş bir tabloyu hemen hemen tamamlamış olarak bulduğu adamı sevmemek elinde olmadığı için sadece. resimden sıkılmasını beklemek de sıkıcı geçecekti, bunu biliyordu. sonra kimbilir ne dener, kimya formülleri de çalışabilir, savaş sanatları tarihi de. yapamayacağı tek şey bunların hiç değilse birinde devam etmesi yaptığı işe. kendisini sürekli elinde cep telefonuyla ilginç bir anı çekmeye çalışan ergen gibi hissederdi çok zaman. bu doğruydu da ne zaman ne yapacağı hiç belli olmayan birisiyle yaşamak yanında pek çok armağan getirir kişiye.

afedersiniz sizi fark etmemiş olacak ki gündelik düşüncelerine dalmış gitmiş. siz bu arada henüz karakterleri görmediğiniz için yanlış şeyler düşünmüş olabilirsiniz, ama sizi temin ederiz aralarında arkadaşlığın ötesine geçen bir şey yok, hiç olmadı. hayır hayır, yanlış anladınız, ikisinin de erkek olması elbette bunun hiç olmayacağı anlamına gelmiyor. biz kesinlikle heteroseksist yazından yana olan yazarlar değiliz, sendikamızın tutumu da bu yönde. hayır, kesinlikle yanlış anladınız. buradaki gerçeklik aralarındaki ilişkinin güncel durumunu tanımlamak üzerinedir ve ikisi sadece arkadaştırlar. elbette arkadaşlıklarının nasıl bir şey olduğunu söylememiz o kadar kolay olmayacağı gibi bir anda açık etmemiz de hoş olmaz. kuşkusuz sendikamız da buna izin vermiyor, sendika kuruluş bildirgemizin ve kongre kararlarımızın içeriğine bakarsanız ne demek istediğimizi anlarsınız. "bir hikayede ana karakterleri, onların ilişkilerini, durumlarını, özelliklerini, hikayenin sonunu, sürpriz gelişmeleri açık edecek olay ve olguları veya buna benzer şeyleri ilk 30 bin vuruş içinde ifade etmek, ortaya koymak, belli etmek ya da bu anlama gelecek eylemler içinde olmak sendikamız tarafından onaylanmamakta, takdir görmemekte ve gerektiğinde diğer üyelerimizin şikayetleri üzerine ceza nedeni sayılmaktadır."

kendi hayatının boktanlığını da düşünürdü çok zaman, fakat hayır, onunkine daha çok takılmıştı. bazen bu arkadaşlığın temel ilkesinin kendi hayatının boktanlığına çekilmiş bir perde olduğu hissine bile kapılırdı. eldekilerin bir muhasebesini yapmak, elde bu kadar az şey varken ve envanterden silinmesi gerekenler her zaman tonla birikmiş olduklarından çok kolay değildir zaten. zaten kimin umurunda? kat kat apartman görüntüsü almış bir gezegenin, sıcaklarıyla bunaltan kalabalık bir şehrine tıkılmış, sanki sırf vakit geçsin diye önümüze atılan işlerle uğraşırken kim umursar muhasebeyi? bu düşünce onun asıl mesleğinin muhasebecilik olduğunu bilenler için elbette ironik olacaktı. duvara baktı bir kez daha, yaz zamanında küf tutmayı başarabilen duvara. açık, çiğ yeşil boyanın sıvayı da yanında götürüp sıcaklardan kurtulmaya çalışır gibi kaçtığı duvara. yanılmayalım, daha önce baktığı duvarlar gelmedi aklına ya da bu duvarın kendisinden önceki insanların anılarını nasıl da biriktirdiğini falan düşünmedi. bu evde daha önce yaşayanların sevişmesini ya da kavgalarını izlemiş, çocuklarıyla gülmüş, acılarına ağlamış bir duvar gibi de düşünmedi onu. kış gelmeden önce badana yaptırmak gerekiyordu ve bir de o salça parçası nasıl gelip yapışabilmişti oraya. herhalde salça olimpiyatları olsa ya da bardak, evet kesinlikle bardaklar için olimpiyatlar olsa bütün madalyaları toplarlardı ev olarak. buna da gülecek oldu, fakat üşendi, üzerinde bütün gecenin yorgunluğuyla yatağa yöneldi. duş almak: havanın sıcaklığına rağmen hiç havasında değildi duş almanın.

özür dileyerek bir kez daha araya girmemiz gerekiyor. buraya kadar anlatılanlardan çok sıkıcı bir hikayenin başlamakta olduğunu düşünmüş olabilirsiniz, ancak bu konuda neden bu derece temkinli davrandığımızı yukarıda özetledik. şimdilik şu kadarını söylemekle yetinelim, olaylar hiç de göründüğü gibi ilerlemeyebilirler. burada da bir kesinlik öngörmemizi sendikamız hoş karşılamayacağı için olasılık cümleleriyle konuşuyoruz elbette. bir başka sorun ise sizin karakterlerimizi çok duyarsız, yabani ya da sıradan bulmuş olmanız ihtimali. ama dikkatli okuyucular olmadığınızı açığa çıkarır bu tür bir düşünce. çünkü dikkat ederseniz eve kapanan karakter çok yetenekli, büyük ihtimalle (sendikamızın da yönergeleri doğrultusunda) yakışıklıdır da. diğer karakter, yani düşüncelerini izlemeye çalıştığımız karakter biraz sıradan görünüyor kabul ve (yine sendikamızın yönergeleri doğrultusunda) yakışıklı olmasını bekleyemezsiniz. fakat o da göründüğü kadar sıradan değil, dikkat ederseniz, muhasebeci olduğu halde bir gece işinde çalışıyor, çok tuhaf bir adamla yaşıyor ve onu seviyor. kabul edin canım sizde bu kadarıyla bile ilginç olabilecek özelliklere sahip birisi karşımızdaki. duvarda görüp görebildiği tek şeyin hayatın acımasız gerçekliği olması karşısında biraz tepki gösterebilirsiniz. ama bu konuda da hem sendikamızı hem de federasyonumuzu referans göstereceğiz. federasyonumuz tüm sanat dallarında -özellikle sinema- gerçeklik duygusunun öne çıktığı, olağandışı gelişmelerin kolay kolay gerçekleşmediği, hikayelerin başladığı gibi bittikleri kurguları tercih ediyor günümüzde. buna rağmen bizim hikayemizde işlerin tam olarak öyle yürüyeceğini söyleyemeyiz, yalnız fazla fantastik beklentiler içine girmemeniz konusunda da sizi uyaralım.
tümünü göster